1 Affetmenin Kibirle Örtük Bağı ve Yargısız Yaşama Giden Yol

1 Affetmenin Kibirle Örtük Bağı ve Yargısız Yaşama Giden Yol
Affetme Sözcüğünün Yüklediği Güç ve Köklerdeki Kibir
Günlük konuşmalarda “affetmek”, çoğu kez iyilikseverlik gibi algılanır. Oysa bu sözcüğün özünde kültürel olarak yerleşmiş bir güç hiyerarşisi bulunur: Affeden kişi üstün, affedilen kişi aşağıda durur. Bu güç farkı, fark edilmeyen bir kibir üretir. Türkçedeki “bağışlamak” sözcüğünün kökende “üstten verme” anlamı taşıması da bu yapıyı doğrular.
Bu nedenle, bir kişiye “seni affediyorum” demek çoğu zaman gerçek bir huzur yaratmak yerine iki taraf arasında görünmez bir üstünlük gölgesi bırakır. Bu gölge, insan ilişkilerinde derin kırılmaların kökeni olur.
Psikoloji literatüründe “forgiveness superiority bias” (bağışlama üstünlük yanlılığı) olarak adlandırılan olgu tam da bu noktaya işaret eder. “Bias” sözcüğü, “yanlılık” anlamına gelir. Yani birey kendini daha bilge, daha olgun bir konuma yerleştirerek bağışlama eylemini bir tür fazilet gibi görür.
Bu durum, kişinin içsel benliğiyle gerçek bir yüzleşme yaşamasını engeller.
Neden Yargılıyoruz? Yargının Derin Kökleri
İnsan davranışlarını inceleyen birçok uzman –örneğin psikoterapist Peter Levine (travma üzerine uzman), nöropsikolog Andrew Huberman (sinirbilim araştırmacısı), kendi içsel süreç üzerine çalışan klinik psikolog Tara Brach– yargının kökünün güvensizlik, kayıp korkusu, benlik savunması ve bilinçdışı kayıtlar olduğunu vurgular.
Yargı, çoğunlukla kişinin kendi acısından kaçınmak için geliştirdiği bir koruyucu örüntüdür. “Örüntü” sözcüğü, davranış ve düşünce dizilimi anlamına gelir.
Bireyin bilinçdışında (bilinç düzeyinde fark edilmeyen zihinsel alan) kayıtlı olan eski incinmeler, aile içi seslenişler, kültürel kalıplar, geçmiş kırgınlıklar ve çocukluk çağındaki onaylanma arayışı zamanla davranışlara işlenir. Bu bir çeşit “zihin izi”dir.
Bu nedenle birine kızmak, onu kusurlu görmek ya da zihinde suçlamak çoğunlukla o kişiyle ilgili değildir; içimizde tamamlanmamış bir duygunun dışa taşmasıdır.
Affetmeye Çalışmak Neden Çoğu Zaman Sonuç Vermez?
Çünkü affetme çabasının kaynağı, çoğu zaman kişinin içsel sessizliğe ulaşmasından değil, olması gerektiğine inanmasından doğar. Bu gereklilik duygusu, dışarıdan gelen toplumsal beklentilerin bir uzantısıdır.
Bu yüzden kişi, “affediyorum” der ama içindeki knatma duygusu çözülmez. Çözülmeyen duygu, suyun altına bastırılan bir balon gibi yeniden ve yeniden yüzeye çıkar.
Spiritüel çalışmalar yürüten birçok uzman –örneğin Eckhart Tolle (bilinç farkındalığı), Michael Singer (zihin özgürleşmesi)– çözülmeyen duyguların yok olmayacağını, bastırıldıkça güç kazanacağını belirtir.
Bu nedenle çözüm affetmeye çalışmak değil, yargıyı çözmektir.
Yargının Çözülmesi: İçsel Onarımın İlk Eşiği
Yargı çözündüğünde bağlı bütün duygular çözülmeye başlar. Bu çözülme sürecinde birey, kendini bir tanık konumuna yerleştirir. “Tanık konumu”, duygunun içine düşmeden, onu uzaktan izleme halidir.
Bu yaklaşım modern psikoterapide “detachment observation” (ayrışmış gözlem) olarak bilinir. Gözlemlenen her duygu güç kaybeder, çünkü duygu enerjisini kişinin ona kapılmasından alır.
Bu noktada bilinçdışı kayıtlar yumuşamaya başlar.
Affetmek Yerine Ne Yapılabilir?
Aşağıdaki yol haritası, hem sıradan okur hem de konuya teknik açıdan yaklaşmak isteyen uzmanlar için iki açıklama katmanı içerir.
1. Duyguyu Tanıma ve Adlandırma
Bir duygunun “adı” konduğunda sinir sistemi sakinleşir. Nörobilim araştırmalarında buna “affect labeling” (duygu adlandırma) denir.
Teknik olmayan anlatımla:
Duyguyu adlandırmak, onu görünür kılar ve baskıyı azaltır.
2. Yargısız İzleme Alanı Açmak
Bu, duygu ve düşünce akışının herhangi bir yorum veya karar eklenmeden izlenmesidir.
Teknik açıklama:
Bilişsel yük azalır, prefrontal korteks (karar merkezi) düzenlenir.
Ruhsal açıklama:
İnsan, içsel sessizliğin kapısını aralar.
3. Bağ Kurma ve İçsel İzdüşümün Fark Edilmesi
Birine kızdığımızda çoğu zaman kendi gölgemizi görürüz. “Gölgemiz”, Jung psikolojisinde reddettiğimiz taraflarımızdır.
Gölgemizle temas kurmak güçlendirici bir adımdır.
4. Suçlamayı Bırakma
Suçlama davranışı ortadan kalktığında affetme otomatik olarak anlamsızlaşır, çünkü ortada suçlu yoktur.
Bu yaklaşım, birçok modern terapide “günah keçisi döngüsünü kırma” olarak adlandırılır.
5. İçsel Alanın Temizlenmesi
NLP’de “state clearing” (durum temizliği) adı verilen yöntem, kişinin zihinsel alanını arındırmasını sağlar.
Açıklama:
Geçmişten taşınan enerji yükleri nötrleşir.
6. Yeni İçsel Duruşun Kurulması
Bu aşamada düşünceler dönüşür. Düşünceler dönüşünce duygusal yük azalır.
Ruhani anlatımla:
İnsan içindeki ışığı hissetmeye başlar; bu ışık dışarıya yayılır.
7. Yargısız İlişki Kurma Becerisi
Yargı kalktığında kişiler “hata yapan varlıklar” değil, “öğrenme içinde olan insanlar” olarak görünür.
Bu da ilişkilere dinginlik getirir.
Neden Bıraktığımız Anda Hafifleriz?
Enerji çalışmalarında insanın benliği “akış” olarak ele alınır. Akışın tıkandığı yer kırgınlıklardır. Bu tıkanıklık çözülmeye başladığında bedende sıcaklık, hafifleme, genişleme gibi hisler belirir.
Bu durum modern sinirbilimde vagus siniri (beden-zihin bağı) ile açıklanır.
Mistik yaklaşımlarda ise buna “gönül kapısının açılması” denir.
Her iki açıklama da aynı gerçeğe işaret eder:
İçsel yük azalır, kişi genişler.
Etik Boyut: Affetme Yerine Adaletli İçsel Duruş
Etik uzmanları, gerçek etik tutumun affetmek değil, yargıyı durdurmak olduğunu savunur. Yargı kalktığında birey hem kendine hem çevresine karşı adil bir noktada durur.
Bu adalet, üstünlük değil denge yaratır.
Sonuç: Kişinin Kendine Dönüşü
Affetmek çoğu kez yüzeysel bir rahatlama sağlar.
Yargıyı bırakmak ise kökten bir çözülme yaratır.
Bu çözülme:
-
zihni hafifletir
-
kalbi yumuşatır
-
ilişkileri netleştirir
-
ruhu arındırır
Ve insan, içsel dünyasında ilk kez gerçek bir özgürlüğü tadar.
